Seni ne mutlu eder? Nasıl yaşamak istiyorsun? …… “ diyen BEN dirildi yine!
Kadıköy’deyim.
Çarşı’da bir yere oturdum. Hava kapalı ama dışarıda oturulmayacak kadar değil.
Kare bir masa ve iki sandalye. Çayımı aldım, kitabımı okuyarak kalabalığın
içinde sessiz dünyama dalmış durumdayım. Birden yaşlı kadın belirdi masamın
kenarına. Nerden baksanız 75-80 yaşlarında var, gözleri derin bakan sevgi
dolu.. Elinde ekmek poşeti , içinde iki
ekmek almış. Ayaklarının ağrıdığını söylerken bir yandan da karşımdaki
sandalyeye oturuverdi. Otururken de bir
yandan “oturabilir miyim kızım?” diye sorarak. “Tabi” dedim. Sonra yine
kitabıma döndüm. 1-2 dakika geçti geçmedi. Konuşmaya başladı, ordan burdan… kızları varmış, onlardan
bahsetti, yaşantısını neler yaptığını, hayatın nasıl hızlıca geçip gittiğinden
yakındı, zaman kötü dedi, istediği ama yapamadığı şeyleri iç çeke çeke andı, ….
Onu dinlerken
bir anda içimde bir ürperti hissettim! Ben bu yaşa gelince hayatla ilgili neler
anlatıyor olacaktım! Gerçekten içim ürperdi! Buzdolabına girmiş gibi hissettim,
soğuk sırtımdan kollarıma ordan da her yerime yavaş yavaş bir yılan gibi
dolaşıyordu. Hani şu son günlerde içimdeki sesin sorduğu soru bi anda dev gibi
karşıma dikildi yine….. “Sen ne
istiyorsun Betül? Seni ne mutlu eder? Nasıl yaşamak istiyorsun? …… “ diyen BEN
dirildi yine!
Tüm bunlar içimde
gerçekleşirken teyzem karşımda tatlı tatlı, tane tane anlatıyordu.
“BEN”i ikiye
ayırdım. Biri teyzeyi dinliyordu, diğeri de kendimi!
Bırakmıştım
kitabı falan, bayağı bir sohbet başlamıştı O’nunla ve kendimle! “Çay ister
misin teyzecim?” diye sordum. “Yok, sağol, istemem” dedi. “Bir an evvel eve
gitmem lazım, kızım beni bekliyor zaten” dedi. Israr ettim, ama kabul etmedi. “Peki” dedim.
Gözlerimin taa
derinlerine bakan o gözlerde onca yılın birikmiş anılarını gördüm! Sevinçleri,
acıları, mutlulukları, kızlarının doğumlarını, kocasının ölümünü, …….. Sesindeki
yorgunluğu ve yüreğindeki kırgınlıkları seyrettim bir film gibi….. Beyaz
saçlarındaki her bir anıyı duydum bazen yüksek sesle bazen fısıltıyla….Ayağındaki
nasırdan bahsetti, çok canını yaktığından yakındı! Sanki tüm hayatın acılarını
ayağındaki belki de nohut tanesi kadar büyüklükteki nasıra yüklemişti! Kimbilir?
Öyle çok konuşmak
istiyordu ki daha doğrusu dinlenilmek ayağa hadi artık gideyim diye kalktığında
da 10-15 dakika kadar daha konuşmaya devam etti. Öylesine konuşmaya dalmıştı
ki, anlattı…. anlattı…. Bende dinledim… dinledim….
Teşekkür etti
sonra aniden. Gitmem gerek derken bi yandan gözlerimin taa derinlerine bakıp
“yine karşılaşırız inşallah, sağol kızım” diyerek yanımdan ayrıldı!
O yanımdan
ayrıldıktan sonra oturduğu sandalyeye baktım bir süre.. Boş boş gözlerle! Acaba
O, BEN miydim? Bende yaşamadığım her şeyi, yaşadığım her şeyle beraber bir
nasıra yükleyip acıyla mı yaşıyordum! Ya da yaşayacaktım! Ya da her neyse
işte!! Acaba bu kadın bana ne anlatmak istemişti? Niye karşıma çıkmıştı, birden
bire!
Bi çay daha
istedim! İçimdeki uyuyan ses sordu yine:
“ SEN NE İSTİYORSUN BETÜL?”
“ SEN NE İSTİYORSUN BETÜL?”
0 yorum:
Yorum Gönder