Hayat Zor!
Kurban olmak! Evet o dönemlerde kurban olmuştum. Kurban olmak için her şeye sahip oluyor ve her şeyi yapıyordum. Kurban olmak…. Kaçış… kendinden.. hayattan…. Başka? Hadi hadi boş verin bunları!
Kurban rolü aslında kolay olan yol! Kendini kendine duyurmak
için kolay bir yol! Kendini kendine duyurmak. Yürek lazım, cesaret lazım, azim
lazım, kararlılık lazım….. Öyle ya, bu
rolü bıraktığın an, başka bir roldesin! Bilmediğin bir rol! Bilinmezlik
korkutuyor(muş).
İlk yaptığım şey ya da yapmaya çalıştığım; hayatımın
sorumluluğuna EVET demek oldu! Böyle başladı bendeki değişimler (sanki).
Değişim yolculuğuma ilk adımı atma aşamalarım; “tokat” bir, sorumluluğumu kabul
etmek ise iki! Kapkaranlık bir orman düşünün, bir ev var burda… Evin içi de
karanlık, içerde eşyalar, sandıklar… Her yer farkında bile olmadığım bir sürü
BENle dolu! Her şey kilitli, yargılarla, düşüncelerle, korkularla! Onlarca..
Belki de yüzlerce! Kimbilir(di)!
En çok arkasına saklandığım paravanım ne yaşıyorsam bunun
benim kaderim olduğuydu. Bilirsiniz işte; her yaşanılan olayda “ Evet, bu benim
kaderim” diyerek Allah’ın yarattığı en yüce varlık olan “BEN”e ne çok hakarette
bulunmuşum meğer.
Sorumluluklarıma EVET dedim, dedim de bu öyle kolay bir EVET
ol(a)madı! Hatta hala zaman zaman EVET demekte zorlanıyorum, o zaman soruyorum
kendime “bu sana ne söylüyor?” diye. Sorumluluk demek, seçimlerin sonuçlarına
ve bu sonuçlarla yaşamaya EVET demek aslında! “ Darel Rutherford seçimlerimizle
ilgili ne güzel bir söz söylemiş: “Hayat seçimlerden ibarettir ve seçim yapmak kişinin
kendini keşfetme sürecinin bir parçasıdır”. Aynen öyle, her seçim aslında yeni
bir yol gibi ve bu yolda insan kendine ait başka bir beni de keşfediyor.
Sorumluluklara EVET demek, seçimlere ve dolayısıyla
yaşanılan hayata da EVET demek. Seçimlerim! Burda şu çelişkiye düşüyordum hep!
Kendi kendime kurban rolümü oynarken “Ama bunu yapamazdım ki, O(nlar) bana izin
vermedi ki!, O(nlar) yaptırmadı ki!, O(nlar) söylemedi ki!, O(nlar) uyarmadı
ki!” (uzayıp giden bir liste), bir sürü bahaneyi bir kenara bırakabilmekti.
Burda kolay olmayan şey EVET, “O” öyle yaptı, “BU” böyle
yaptı da, tüm bunlar olurken ““BEN” ne yaptım?”! diyebilmekti. Tamam, diyelim ki tüm
bunlar olurken bir şekilde izin verdim, küçüktüm, güçsüzdüm, çaresizdim,
bilmiyordum. Veya her neyse!
Niye tamam ben bunu seçtim artık başka seçeneğim
yok diyerek o minicik evi daha da daralttım, içine sıkıştırdım kendimi!? Bana
huzursuzluğumu, mutsuzluğumu fısıldayan BEN’e niye kulaklarımı tıkamıştım? Ya
da niye “ayyy ne kadar mutluyum, iyiyim” diye eller havaya modunda ordan oraya
zıplayıp durmuştum!? “Nasılsın?” diye sorulduğunda “Nasıl olayım, iyi diyelim
iyi olalım. Hayat zor ….. “ söylemine niye sürekli dalmayı tercih etmiştim!?
Madem bir şeyler huzursuz ediyordu beni ve ben bunu fark etmiştim, niye bir
şeyler yapmamıştım!?
Şikayetlerim ve sızlanmalarım dilime dolanan şarkı gibi
niye benimleydiler!?
0 yorum:
Yorum Gönder