İstanbul'um.. Dostum, yoldaşım, özgürlüğüm, sırdaşım, gözyaşlarım, kahkahalarım, kim olduğumu cevapladığım Everest zirvesi, yalnızlığım, sevinçlerim, sevgilerim, hayata meydan okuyuşum, dirilişim, gücüm, nefesim....... AŞKIM!
İstanbul… Akşam vakti geç saatte yorulmuş bir şekilde evine dönerken
bindiğin vapurda gitar ve ney eşliğinde “Ayrılık, ammaaannn ayrılık… “ diye
derinden ve içten gelen kadife gibi bir sesle insanı aniden keyiflendiriveren,
mutlandıran, dinlendiren şehir….
Sonra… vapurun karaya yanaşması sırasında kapıya onca yığılmış insanın
içinde, karaya adım attığın yerde koşuşturan insanların arasında her seferinde
fark ettiğin ve her seferinde biraz üzüntü, biraz vayyy be haliyle seyrettiğin
5-6 yaşlarındaki (evet 5-6 yaş) erkek çocuk… Dalıp gittiğin dünyanda adımını
atmana saniyeler varken, eline aldığı 2
teli kopmuş, tek teli çalışan OYUNCAK gitarıyla para kazanma peşinde olan küçük
ama patron olan erkek çocuk… İşte bu
çocuk o ruh haliyle bir kahkaha attırabilir mi insana? Evet… Elbette evet…
İstanbul…. Müşterilerine tek telli oyuncak gitarıyla resitaline başlamadan önce
doğal bir ihtiyaç belirince napsın!? Minicik bir tahtanın üstüne oturduğu
sahnesinden kalkar, yaklaşık 1 metre yakınındaki duvarın yanına gider, döner
arkasını ve alelacele yapar çişini… Öyle ya zamansız gelmiştir bu çiş,
müşteriler bi telaş vapurdan inmektedirler ve sahne boştur, koşar hemen ve alır
eline gitarını… Gel de atma kahkaha… evet demiştim size! Atarsın kahkahayı ama
bi gariptir bu kahkaha… sadece bi an… Bir sürü duygu belirir içine. Çocuk öyle
ciddi yapıyordur ki işini, profesyonelce, son derece ciddi. Kimseyi
umursamadan, elimdeki gitarın sadece tek teli çalışıyor, ben bununla çalamam
demeden… elinde ne varsa sadece işine odaklanmıştır ve yapar… Ve kaç yaşındadır
çocuk… Ve ne kadar doğaldır, ne kadar dingindir……. Bir sürü sorular başlar için
için… Sordukça derine, derinleştikçe başka yerlere gider insan….
İşte tam bu haldeyken metro merdivenlerinden inmeye başlarsın yerin kaç kat
derinine…. İçin garip, zihnin şaşkın… yerde misin, denizde mi? Az önce martılarla özgür hissederken kendini
yine bi anda ürperen içinle yerin kaç metre altına inmeye başlarsın… Sonra….
Sonra turnike yakınlarından uzaktan gelen bir ses alıverir seni içine… Kimi zaman bir ud, kimi zaman bir
ney, kimi zaman kanun sesi….. Bambaşka bir aleme geçiverirsin fark etmeden,
koşuşturan insanların içinde.
İstanbul… Denizinde, havasında, insanında, martısında, kedisinde,
yüncüsünde, simitçisinde, yöneticisinde, kadınında, yaşlısında, her şeyinde…..
bir şey var… TANIMSIZ!”
0 yorum:
Yorum Gönder