11 Şubat 2001 , günlerden Pazar, saat 00:30….. Kızıma yazdığım mektuplardan biri….
“Canım
kızım, bugün odana “mutluluk evi” yaptık……..Günler öyle çabuk geçiyor ki
bebeğim. Zamana yetişmek zor. Sana yazmayalı bir ay geçmiş… Çok sık İzmir’e
gidiyorum, çok yoruldum ama doktoramın bir an evvel bitmesi için bu şart. İzmir’den
dönerken yol bitmiyor, sanki uçarak geliyorum yanına. Öyle özlüyorum ki seni
canım kızım…….. İkimizde daha iyiyiz. Mutlu olmaktan başka iyi bir yol yok ki!
Aslında için için çok kızgınım ama her şeyi oluruna bıraktım artık…..
24 Kasım 2004,
günlerden Çarşamba, saat 23:53….. Bir diğer mektup....
“Canım kızım, evet tam 2 yıl geçivermiş!
İNANILMAZ! Zaman nasıl geçiyor hızla!
Yetişmek imkansız! Bir sürü şey oldu. Hem de önemli şeyler. Bir kere DOKTORAYI
bitirdimm! Sen ilkokula başladın!..... Evet kızım doktorayı bitireli yaklaşık 1
yıl oldu! İnanılmaz bir irade savaşıydı! Son 2-3 ayını hatırlamak bile
istemiyorum….. Artık geceleri uyuyorum.
Son 6 ay nerdeyse hiç uyumadım…. Sürekli İzmir’e gittim, geldim… İçim
rahat! Günlük gidip geldim İzmir’e.. Her akşam kitabını okuyup seni öpe koklaya
uyuttuktan sonra başladım çalışmaya sabahlara değin. Sonra sabah 5 otobüsüyle
İzmir’e… Otobüs koltuğuna oturur oturmaz anında uyuyup kalıyordum! Ve işte
bitti! Bundan sonrası çok daha iyi olacak!”
Kitaplarımın
arasında ajanda bir deftere yazmışım.. Kızıma.. Yaşadıklarımızı yazmışım…
Hepsini burda paylaşamadım.. Paylaşmaya cesaret edebildiklerim bunlar! Şu an hem
yıllar önce yazdıklarımı okuyup hem bir yandan yazarken gözyaşlarıma engel
olamıyorum…
Ve aklıma çok
sevdiğim ve eğitimlerimde söylediğim birkaç cümle geldi: “HAZIR OLUN YA DA
OLMAYIN, BİR GÜN SONA GELECEKSİNİZ! O GÜN GELDİĞİNDE ……………………………………………………….HİÇ
BİR ÖNEMİ KALMAYACAK….
ÖYLEYSE ÖNEMLİ
OLAN NEDİR?
YAŞADIĞIMIZ
GÜNLERİN DEĞERİ NEYLE ÖLÇÜLÜR?”
Kalemim benden ayrı yazıyor, engel koymuyorum... Bıraktım.... Sadece yazıyorum.....
Anladım ki, insanın her yaşadığı şeyin bir sebebi var.
Geçmiş bizi şimdiki anda geleceğe hazırlıyor! Ama biz geçmişe ve geleceğe öyle
takılı yaşıyoruz ki anı, anda yaşayamıyoruz! Tam 12 yıl önce yazdıklarımı
okuyunca yaşadığım her şeyin ve tanıştığım her insanın bana ne çok şey
kattığını hissettim. Çok kolay değildi.. Taa ki olanı gerçekten görmeyi,
duymayı, yaşamayı ve hissetmeyi öğrenmeye başlayana kadar! Sanırım bu
yolculukta önemli olan bu: “Olanı GERÇEKTEN GÖRMEK, DUYMAK, YAŞAMAK, HİSSETMEK…”
Artık kendimi kendimle kandırmıyorum! Ne çok kandırmışım kendimi… Baksanıza “Mutluluk
Evi” yapmışım kızımın odasına! Ne çok aramışım mutluluğu….. Oysa ki mutluluk
korkularınla dost olmak, kendine bir şans vermeye her zaman istekli olmak, inandıklarım
ve yapmak istediklerim arasındaki mesafenin aslında olmadığını bilmekmiş,
kendin olmakmış, kendine dürüst olmakmış, hayatla uyum içinde yaşamakmış………!
Mutluluk hayatın mevsimler gibi olduğunu kışın ardında yazın, yazın ardından
kışın geldiğini görmekmiş… Mutluluk her kışın arkasında çiçek açan bir ağacın
verdiği yaz müjdesiymiş….. Mutluluk endişelerinle oyun oynamayı
öğrenebilmekmiş! Mutluluk öyle mutluluk evi yaparak olmuyormuş yani!
“Mutlu olmaktan
başka bir yol yok ki..”……. Seçeneksizliği kabul ediyormuşum o zamanlar! Halbuki
mutsuz olma gibi bir yolumda vardı; ki uzunca bir süre “Mutlu olmaktan başka
bir yol yok ki…” derken gerçekte ne çok mutsuzmuşum. Dedim ya kendine dürüst olmak: zihnime, duygularıma ve deneyimlerime derinden bakabilme cesareti ve azmiymiş!
“Bundan sonrası
çok daha iyi olacak!” diye yazmışım! Evet, gerçekten de öyle! Oldu! …………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………..
Duyguluyum, daha
fazla yazamıyorum! Ağlamak, şimdi…. en huzur verici kumsaldan bile daha huzurlu….
Ağlamak… hem üzüntü hem mutlulukla…. Başarmışım, neler yapmışım diyerek… Ağlamak….
İnsanca!
0 yorum:
Yorum Gönder