Kendime yabancıymışım, yalancıymışım!
İnsanın kendine
yalancı olması… Aslında fark edilmesi en zor olan yalan bu olsa gerek.
Karşısındakinin yalan söylediğini kaşından, gözünden, sesinden, duruşundan bir
şekilde anlamaz mı insan? Ama kendine yalanını fark etmek, daha doğrusu kabul etmek! Dikkat edin
“kabul etmek” diyorum. Bilmek başka, kabul etmek başka bir şey Bilsen de, fark
etsen de kabul etmek! Evet, ben bu konuda kendime yalancıyım! diyebilmek, yürek
ister(miş)!
Gelecekten, “gelecek güzel olacak” derken bile her berbat
şeyin beni bulacağına inanarak öyle ümitsizmişim ki aslında! Her şey beni
bulur, hep benim başıma gelir diye düşünür ve hatta üstümde yağmur bulutuyla
dolaştığıma bile inanırdım o sıralar. Olaylar öyle üst üste geliyordu ki! İsyan
içindeydim. Sessiz, güçsüz ve çaresizce!
“Ve öyle bir gün geldi ki, sıkı bir gonca olup kalmak, çiçek
olup açma riskinden daha acı vericiydi” (Anais Nin). İşte o tokat sıkı bir
gonca olarak onca acıyla (bazen fark ettiğim bazen de yok olarak
varsaydığım) artık yaşayamayacağımı
anlattı bana! KENDİME kör, sağır, dilsiz, ayaksız, elsiz biri gibiydim. Bir
yandan da kendim dışında herkesin gözü, sesi, kulağı, ayağı, eli, bedeni ve
hayatıydım!
İçimdeki kapıları açmıştım açmasına da, hepsine hala uzaktan
ve korkuyla bakar haldeydim! “Kendine güven! Motivasyonunu yüksek tut! Her şey
sende bitiyor! Gücünü fark et! Kendini fark et! Her şey kolay! Her şeyi sen
seçiyorsun! (o sıralar en gıcık olduğum cümle)….. “ gibi oluşturabilecek bir
sürü öğüt, öğreti, kitap ve eğitimle sarmalanmış halde “İYİ DE, TAMAM DA… NASIL?” diye soran, şaşkın şaşkın etrafına
bakan bir tip olarak yaşamaya devam ettim uzunca bir süre.
Ben kendimi
bilmeden, kendim olmadan tüm bunların somut bir şeyler yapmam da faydası olmadı
ama tüm bunlar gün be gün bana çok şey kattılar. Sadece hep ne yapılması
gerektiği vardı, sonuç vardı ama sonuca giderken nasıl yapılacağıyla ilgili bir
şey yoktu benim için!
Bilmek ama yapamamak, olamamak! Her şeyi biliriz de,
uygulamaya ve bildiğimizi “OL”maya gelince yabancılaşırız bildiğimiz her neyse!
Bende o durumdaydım işte.
OLmak! Görünenin arkasındaki ÖZ”ü farketmek…… Mutlu olmak
için önce MUTLULUK Olmak! Nasıl yani? Nasıl anlatılır ki bu, belki Goethe’nin
şiiri bunu anlatmama yardımcı olabilir:
“Mülkiyet:
Biliyorum ki ben;
Ruhumdan akıp gelmek isteyen düşünceler dışında
Hiçbir şeye sahip değilim.
Biliyorum ki ben,
Tatlı bir sevgiyi, küçük bir sevinci tattığım anlar dışında,
Hiçbir şeye sahip değilim.”
Ne dersiniz?
0 yorum:
Yorum Gönder